19 Mayıs 2012

İnsan nasıl mutlu olur veya "Dur geçme, çok güzelsin!"


Birçok felsefeciyi ve edebiyatçıyı etkileyen Faust adlı eserinde Goethe, Doktor Faust aracılğıyla insanın tatminsizliğinin ve arayışının sonu olmadığı sanısına bir yanıt verir. Bir yanıyla bu hepimizin zaman zaman aklına düşen İnsan nasıl mutlu olur? sorusudur.

Hikaye kısaca şöyledir:
Gerçeği bulma yolunda zamanının bütün bilimlerini öğrenen Faust, bu bilimlerin kendisini hiçbir yere ulaştırmadığını görünce hayattan bezgin ve hiçbir şeyden tat almaz bir halde asıl bilgiye ulaşmak için yollar ararken şeytanla karşılaşır. Şeytan Faust’a birçok vaatlerde bulunur. Faust da insanın hiçbir an için "Dur geçme, çok güzelsin!” demeyeceğini, hiçbir anı sonsuza kadar yaşamak istemeyeceğini düşünerek şeytanla bir an karşılığında ruhunu vereceği bir anlaşma yapar. Şeytan onu küçük ve büyük alemlerde dolaştırır. Şeytanın kendisine sunduğu çeşitli zevklerin hiçbirini "Dur geçme, çok güzelsin!” diyecek kadar istemez. Sonunda bir bölgedeki tüm insanların durumunu olumlu yönde değiştirecek bir “fedakarlık” yapar, yaptığı şeyin sonucunun güzelliğini görür ve bundan haklı bir gurur duyarak o anda kalmak ister ve "Dur geçme, çok güzelsin!” der.

İnsanlık için yaptığı eylemden duyduğu tatmin Faust’u durdurur. Ne var ki, bunun sonucunda, yaptığı anlaşmaya göre ruhunu şeytana satmış olur.

Bizim için, bir ana dur demek, bir anın hep içinde olmayı istemek gerçekten bu kadar zor mu? Öfkelerimizin, korkularımızın ve hırslarımızın ötesine geçtiğimiz tüm anlar hep o anın içinde kalmayı istemeye değmiyor mu?

Aynı konuyu işlediği bir makalesinde Haldun Taner mutluluğun içten gelen bir duygu durumu olduğunu fark ederek: “Aslında en arı mutluluk hiç bir dış neden yokken duyulan mutluluktur.” der.

Hangi durumlarda insan hep o anda kalmayı ister?
Bu, "Dur geçme, çok güzelsin!” anları, bizim gerçekte ölü olan geçmişin ağırlığını ve henüz gelmemiş olan geleceğin endişesini hissetmediğimiz böylece anın bizzat içinde bulunduğumuz zamanlardır. Doğayla  ve kendi doğamızla yabancılaşmayı kırdığımız, bir ve bütün olduğumuzu idrak ettiğimiz ve deneyimlediğimiz anlardır.

Anda olmayı ve anda kalmayı kolaylaştıran dışsal faktörler var benim deneyimlediğim:
- Denize bakmak
- Gökyüzüne bakmak
- Oyun oynayan çocukları izlemek
- Çocuklarla oyun oynamak
- Oyun oynamak
- Bir mumun alevine bakmak
- Yeşilliklere bakmak
- Bir çiçeğe bakmak
- İyi bir müzik dinlemek
- Güzel bir resme bakmak
- Güzel bir fotoğrafa bakmak
- Bir anda sadece bir şeyle meşgul olmak
- Birisi için onu mutlu edecek bir şey yapmak
- Sevdiğimiz kişilerle vakit geçirmek
- Sevildiğimizi hissetmek
- Huzur ve sevgi ve şefkatle korunduğumuzu hissetmek

Bir kum tanesinde bir dünya görmek,
Ve bir kır çiçeğinde bir cennet,
Sınırsızlığı avucunda yakala,
Sonsuzluğu da bir saatin içinde.
William Blake

Hayatımızda bu cümleyi söylemeye layık öyle çok an var ki. Sizin neler deneyimlediğinizi bilmek isterim.
Pin It!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yazın