Topkapı Sarayı Müzesi Başkanı Prof. Dr. İlber Ortaylı günümüzün en önemli tarihçilerinden ve yazarlarındandır, tarih profesörüdür, halen Galatasaray Üniversitesi'nde tarih dersleri vermektedir. Birçok konudaki engin bilgisi, aktardığı enteresan anekdotlar, bildiği yabancı dillerin çokluğu (Türkçe, Osmanlıca, Kırım Tatarca, Arapça, Farsça, Almanca, Fransızca, İtalyanca, Latince, Yunanca, Rusça, Slovakça, Romence, Sırpça, Hırvatça ve Boşnakça ) gündemdeki konularla ilgili zaman zaman yaptığı sıra dışı ve cesurca açıklamalarıyla ve eğlenceli, keyifli dersleriyle, verimli yazarlığı, kitapları ve köşe yazılarıyla biliniyor.
Bugün Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi'nde İlber Ortaylı'nın Osmanlı Tarihi'nden günümüze, orta doğudaki son duruma, bunun nedenlerine ve olası sonuçlarına kadar uzanan düşüncelerini paylaştığı bir sohbetinde bulundum.
İşbu yazı ilk kez dinleme şansına sahip olduğum Ortaylı'nın bu sohbetindeki düşüncelerim ve İlber Ortaylı'nın konu hakkındaki görüşleri üzerinedir.
- Üstat bu tarih söyleşilerini Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde her ay yapıyor.
- Salon çok kalabalıktı, başlangıçta bendeniz de dahil olmak üzere, birçok kişi konuşmayı ayakta takip etti.
- Benim olayların matematiğinden, bilgisinden veya biliminden çok şiiri ve şiirselliği ilgilendirdi. Bir senfoni dinledik velhasıl.
- Bugünkü söyleşinin merkezine dünya gündemini de ilgilendirmesi sebebiyle milliyetçilik oturdu. Ortaylı Osmanlı'da milliyetçilik hareketleri, milliyetçiliğin ortaya çıkışı ve günümüzde orta doğuda gelişen 'geç kalan milliyetçilik' dediği süreç arasındaki farklılıklardan ve benzerliklerden söz etti.
- İlber Ortaylı bizi aldı, baktık kartezyen ahlak denizine götürdü, bir yudum içirdi bilgisayar çantası üzerinden örnekleyerek ve çantasının üzerindeki logonun çantanın beleş olduğ manasına geldiğini ekleyerek, sonra baktık Cebel-i Lübnan'dayız, o bölgenin ayrıntılı coğrafyasını ve sanki herkes bilirmiş gibi ayrıntılarını küçük koylarını tarif ediyor, biliyor gibi yapıyoruz elbette, sonra ermiş olduğunu söylediği Gandhi ile birlikte Hindistandayız baktık, Muhammed Ali Cinnah ismi tanıdık geliyor sonra Halide Edip Adıvar'ın Hindistan'da hocalık yaptığını 'Inside India' eserini ve Adıvar'ın esas öneminin bunlar olduğunu öğrendik. Cevdet Paşa ve kızı Fatma Aliye Hanım'ın isimleri geçiyor arada, oradan Mina Urgan'ın Bir Dinazorun Anıları'nda Halide Edip'e haksızlık ettiğini ekliyor...
- Birden Sean Connery diyor Hoca, kendisinin de bulunduğu bir ortamda İskoç olması ve İngilizler tarafından haksızlığa uğradıklarını söylemesini aktardı Connery’nin, yine milliyetçilik konusu bağlamında.
- Millietçilik için din birliğinin ortadan kalktığını onun yerini etnisite'nin aldığını,
- Yabancı müdahalelerle ortadoğunun düzelmesinin zor olduğunu ve düzeni yine ülkenin kendi iç dinamiklerinin sağlayacağını belirtti.
- Ortaylı oradan Clark Gable ve Maria Callas'a benzetiyor özenti kişileri; biraz yakışıklı olan kendini Clark Gable sanıyor biraz sesi güzel olan Maria Callas diyerek.
- Oradan İran'a değiniyor, Farsça’ya, Gazneli Mahmut'un Farsça'yı iyi bilmediğine, Firdevsi’yi küstürdüğüne değiniyor. Ve oradan Nazım Hikmet'in büyük dedesi Mahmut Celaleddin Paşa'nın adını işitiyoruz.
- Bulgarların Kırım'da yaygın eğitim verdiğini anlatıyor, aynı şeyi Şemsettin Sami'nin Arnavutluk için yaptığını ekleyerek. Yani kalabalık sınıflarda okuma yazma eğitimi.
Kıssadan hisse: Hocam hep öyle konuşsun, ben hep öyle dinleyeyim, arada bildiğim bir nameye rastlayınca sevineyim ritme eşlik edeyim içimden, sonra hocam yine öyle tatlı tatlı devam etsin, sonra bitince de ah ne çabuk bitti bir dahakine daha dikkatli dinleyeyim diyeyim her kelimesinin altını çizip her paragrafının yanına, ünlemler, gülme işaretleri, soru işaretleri çizeyim, notlar alayım, öyle hep şaşayım… Sevineyim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazın